Bir sanat eseri olarak fotoğrafların yarıştırılmasına oldum olası karşıyımdır. Çünkü her sanat eserinde olduğu gibi fotoğrafın da, doğanın bir kesitinin fotoğrafçının iç dünyasında harmanlanarak yeniden yorumlanmasıyla dışa vurmuş öznel bir yansıması olduğunu düşünürüm. Bir başka ifade ile, fotoğraf, fotoğrafçının bilgi birikimi, dünya görüşü ve deneyimiyle doğanın yeniden yorumlanmış görsel bir sunumudur.
Fotoğrafta yer alan özne her ne olursa olsun, aslının yeniden yorumlanan bir suretidir. Bu suret, kadrajından kullanılan tekniğe kadar fotoğrafçının iç derinliklerinin izlerini taşır. Bu bağlamda bir sanat eseri olarak fotoğraf, doğanın o kusursuz düzenine karşı fotoğrafçının yorumuyla doğanın yeniden yaratıldığı özgün bir başkaldırıdır. Bu bağlamda her fotoğraf özgündür ve taraflıdır. Nasıl ki her birey birbirinden farklıysa, her fotoğraf ta birbirinden farklıdır ve yarıştırılmaya uygun değildir. Fotoğrafları yarıştırmak veya karşılaştırmak “Yer mi daha mavi, domates mi daha kırmızı?” diye soran abzürd bir soru gibi geliyor bana.
Bunca lafı niye ettim şimdi? Hemen açıklayalım: Nedense fotoğraf yarışmalarına karşıyım ama foto-safarileri seviyorum. Aslında foto-safariler de bir tür yarışma ama foto-safarileri neden seviyorum acaba? Bunda en önemli etkenin foto-safariler ile günlük rutinimizden uzaklaşıp kısa bir sürede fotoğraf üretmeye odaklanılması olduğunu düşünüyorum. Foto-safarilerde amacın fotoğraf yarıştırmaktan çok fotoğraf üretmek olarak görürüm. Ayrıca, bu kısa süre için de bile olsa gündelik rutinimizden ayrılmış olmak insanın konsantrasyonu hep canlı ve yüksek tutuyor. Bunların yanından bu tür etkinliklere doğal olarak bir grup arkadaşınızla birlikte katılıyorsunuz ve bu kısacık süre zarfında yoğun bir birliktelik ve paylaşım yaşıyorsunuz. Güzel anılar biriktiriyorsunuz. Dahası, foto-safariler fotoğraf camiasından yeni kişilerle tanışmak ve sosyalleşmek için de eşi bulunmaz bir fırsat sunuyor. Bugün arkadaşlarımla hala geçmişte keyifle katıldığımız o foto-safari etkinliklerini anıyoruz. “Ne iyi etmişiz de katılmışız” diyoruz. İşte tüm bunlardan dolayı seviyorum foto-safarileri.
Foto safarilerin makbulü farklı ve ilgi çekici yerlerde, yaşadığımız mekanların dışında yapılıyor olmasıdır. Yani, foto-safariler insanın yer değiştirme ve gezme duygusunu da besliyor. Yaşadığım kentte yapılan foto-safariler bu yüzünden bana çok cazip gelmiyor. Hep farklı ve daha önce gitmediğim yerlerdeki etkinlikleri seçmeye çalıştım. Şimdiye kadar Hakkari Çukurca, Tunceli Ovacık ve Bingöl’deki safarilere katıldım. Hepsinden de inanılmaz keyif aldım ve çok güzel anılar ve dostluklarla ayrıldım.
Şimdi içinde yaşadığımız bu tecrit günlerinde bu tür etkinliklere çok uzağız. Bir süre daha da uzak kalacak gibi duruyor. Bu nedenle, evlerimizde kalmak zorunda olduğumuz bu günlerde o eski foto-safarileri tekrar incelemeye açtım. İşte bu fotolar ve anılar bu etkinliklerin birisinden, bundan iki yıl önce, 24-26 Ocak 2019 tarihinde katıldığım Bingöl’den.
Lafı çok mu uzattım yine? Haydi şimdi sözü fotoğraflara bırakalım.
Tam ekran ve EXIF bilgilerini görmek için fotoğraflara tıklayınız.
Adil hocam hem düşüncelerini hem de fotoğraflarını çok beğendim emeklerine sağlık.Zaten bu maratona sizlerle katılamadığım için hep üzgündüm, yaramı deştin.Sevgiler….
BeğenLiked by 1 kişi