Foto Resne’nin izinde İzmir Hikayeleri

Foto Resne’nin izinde İzmir Hikayeleri

Bu projemizde İzmir’in, bundan doksan yıl önce Foto Resne tarafından fotoğraflanmış mekânlarında bugün yaşayan insanlarının hikayelerini sunuyoruz. Bununla, kent belleğinin oluşması ve gelişmesini fotoğraf sanatı yoluyla destekleyerek, kent kültürünün oluşmasına katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Diğer projelerimizde olduğu gibi bu projeyi de, insana sokularak ve insanlara dokunarak gerçekleştirmeyi ve göz ve kulak tanıklıklarımızı foto-öyküler formatında aktarmayı tercih ediyoruz.    

İzmir Büyük Şehir Belediyesi (İBB)’ne üç farklı fotoğraf projesi önermemizin ardından on beş aylık bir süre geçti. Bu süre içerisinde, fotoğrafçı ve tarihçilerden oluşan kalabalık bir ekip ile birlikte yoğun bir çalışma temposunda keyifle çalıştık ve sona ulaştık. Projelerin hepsi metinlerle desteklenmiş görsel hikayeler içeren foto-öykü formatındadır ve her üç projenin de temelinde kent, mekân ve insan üçlemesi yatar.

Kent ve Mekân

Kentler, içinde bulundukları çevrenin toplumsal, kültürel, ekonomik ve fiziksel koşullarının farklı katmanlar halindeki mekânsal yansımasıdır.  Her bir katmanın birbirleri arasındaki sınır net değildir ve birbirlerini nasıl etkiledikleri ise son derece karmaşıktır. Bunların yanında, her bir katman kendi bünyesinde mimarlık, tarih, ekonomi, sanat, sosyoloji, mühendislik, sağlık, hukuk gibi birçok farklı disiplini barındırır. Günümüzde her disiplin kenti kendi kavramlarıyla anlatmaya çalışsa da kent, içinde yaşananların ve yaşayanların tümünün hikayesinin toplamıdır. Bu nedenledir ki; her kentin kendine özgü bir dokusu, kokusu, sesi ve bir hikayesi vardır. 

Bir kenti belgelemek demek, sadece o kentin mekanlarını görüntülemek olamayacağı gibi, yalnızca tarihsel geçmişinden kalan uygarlıkların mekânsal kalıntılarının izini sürmek de değildir.  Kent üzerinde yaptığı çalışmalarla çığır açan Fransız sosyolog Henri Lefebvre, Mekânın Üretimi adlı eserinde, mekân-insan ilişkisine değinirken, mekânı salt kendi içinde incelemekten öte toplumsal bağlamına ve mekânın üretim süreçlerine bakmayı da işaret eder. Lefebvre’ye göre kent; bir toplumun arazideki izdüşümüdür.

Esasta kentsel mekânlar, kenti kent yapan ana unsurları oluştururlar. Kentin soluklandığı, nefes aldığı, insanların buluştukları/toplaştıkları, ortak yaşanmışlıklar, hatıralar ve izler bıraktıkları yerler olarak anlar, aynı zamanda kentlilerin kendilerine özel tarihlerinin inşasına kültürel bir zemin oluştururlar. Mekânlar, taşıdıkları fiziki özellikle yanında ve sosyal özellikleriyle de kentlerin kimliklerinin inşasına önemli girdiler sağlarlar. 

Bir başka deyişle kent, toplumsal belleğin oluştuğu fiziksel düzlemdir. Kentler bu anlamda, geçmişteki olayların yaşandığı ve farklı deneyimlerin farklı biçimde ifade edildiği yerlerdir. Bu farklı deneyimler ise bireylerin, yaşadıkları kente ilişkin bir genel görüş geliştirmesi, bir değerler kümesi ile o kenti özdeşleştirmesi ve tüm bunların sonucunda bir idealleştirme yaparak kentin kimliğini belirlemesini sağlamaktadır.

Mekân – insan

Mekânlardaki yaşanmışlıklar, bugün ve yarın potansiyel bir hatırlamaya neden olur.  Bu hatırlatma eylemi ise mekânların bireysel ve toplumsal bir bellek oluşumuna katkısıdır. Çünkü geçmiş, bugün ve geleceğin bağlayıcısıdır. Kentin, kentsel hayatın geçtiği, sosyal ilişkiler ağının sıkılaştığı mekânlardaki hızlı değişim ise kentsel ve toplumsal belleğin sürekliliğini kesintiye uğratır. Ancak süreklilik duygusunun özü ise mekândadır. Bu nedenle bu mekanların varlığını koruması, kentsel belleğin oluşmasının temel taşlarıdır. 

Sermaye sahiplerinin asıl oyunculardan biri haline geldiği bu dünya düzeninde, mekân-insan ilişkisi geçmişte yaşanılandan daha çetin bir mücadele alanına dönüşmüştür. Bu şartlar altında kentsel belleğin oluşması, kişilerin doğa ve devlet ile olan ilişkileri yanı sıra bireylerin kendi aralarında yaşadıkları deneyimlerle de şekillenmektedir. Kentsel bellek, her zaman ilk düşünüldüğünde akla gelen pratiklerden meydana gelmeyip, insanların gündelik hayatlarının derinliklerine saklanmış deneyimlerin de izlerini taşır. Lefebvre’in sözünü ettiği, “yaşanan mekân”, “görülen ancak gözden kaçan” gerçekliklerin tezahürüdür. Her gün farkında olmayarak üzerinden yanından geçip gittiğimiz o bina, şu park veya bu yapı olarak mekânlar, toplumsal belleğimizin mimarlarıdır.

Belgesel Fotoğraf

Biz fotoğrafçılar bugünü belgeleriz. Ürettiğimiz fotoğraflar yoluyla bugüne ait izleri, geleceğe bırakır, tarihçilere malzeme hazırlarız. Bu proje bir tarih araştırması projesi değil, tarihe belgeler bırakan eski fotoğrafçıların rotasında, insan hikayeleri yoluyla İzmir’in bugününü belgeleme projesidir. Bundan doksan yıl önce Bahattin Bediz’in tarihe bıraktığı görsel anların rotasından giderek, O’nun bıraktığı izleri inceleyerek, o izlerin yanına bugüne ait yeni izler ekleyerek, bugüne ait yeni an’ları kaydederek yenileme projesidir. 

İzmir Albümü (Album de Smyrne)

İzmir Valisi ve aynı zamanda belediye başkanlığı görevini de sürdüren Vali Kazım Dirik Paşa döneminde, İzmir hızlı bir kalkınma süreci yaşamıştır.  Nisan-1927 tarihinde Vali kazım Paşa, İzmir Ticaret Odası ve belediye yetkilileri ile yapılan toplantı sonunda, 4-25 Eylül tarihleri arasında bir sergi düzenlenmesi kararı alındığını açıklamıştır. 4 Eylül 1927 tarihinde bugünkü Mithat Paşa Endüstri Meslek Lisesi salonlarında 9 Eylül Sergisi adıyla ilk sergi açılmıştır. Bu sergiyi 80 bin kişi izlemiş, katılanlar arasında 72 yabancı şirket de yer almıştır. 1928’de açılacak olan ikinci 9 Eylül Sergisi için belediyenin 24 bin afiş ve el ilanı bastırması, postanelerin “İkinci İzmir 9 Eylül Sergisine iştirak ediniz.” damgası kullanması sergiye verilen önemin kanıtıdır. Bu çabaların sonucunda 9 Eylül sergisine 150’den fazla yabancı şirket başvurmuştur. 

Bu sergiler kapsamında İzmir Belediyesi tarafından yayımlanan “İzmir Albümü” (Fotoğraf 1) Foto Resne’nin fotoğrafları ile sergiye katılan tüm yabancı heyetlere ve belediyelere takdim edilmiştir. Henüz harf devrimi (24 Kasım 1928) gerçekleşmediği için fotoğraf alt bilgileri Fransızca ve Osmanlıca olarak verilen albümde, ‘Smyrne se florissant’ (Gelişen/Bayındır İzmir) alt başlığı kullanılmıştır. Albüm de İzmir’in resmî kurumları, fabrikaları, hastane ve eğitim kurumları, ören yerleri ve bağlı belediyelerin manzaraları yer almaktadır. Fotoğrafları çeken Foto Resne’nin sahibi Bahattin Bediz’dir (1875-1951).

Fotoğraf-1: İzmir Albümü (Album de Smyrne) kitabı kapağı. (Osmanlıca çevirisi: İzmir Albümü (sağ üst köşedeki yuvarlak alan), İzmir Belediyesi (ortada ikinci satır, altı çizili), Müteahhidi: R. Bahâeddin, Resne Fotoğrafhanesi, İzmir, 1927-1928 (sağ en altta üç satır) )

Kitap sarı saman kâğıda basılmış 48 sayfadan oluşmakta, karton kapaklı ve tel zımba ciltlidir. Kitapta o dönem İzmir’ine ait 59 adet fotoğraf yer almaktadır. Kitabın arkasındaki damgadan (Fotoğraf-2) Helyo-gravür tekniği ile Fransa’da Nancy Matbaasında (Imprimeries réunies de Nancy) basıldığı anlaşılmaktadır. Nancy matbaaları döneminin çok önemli bir basımevidir ve o döneme ait birçok posta-kartında damgası bulunmaktadır.  Bu kitabın bir başka özelliği ise, o zamana kadar bir şehrin tanıtımı için Türkiye’de basılmış ilk tanıtım kitabı olmasıdır. Ayrıca bu kitap genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Arap harfleriyle basılmış son kitaplarındandır.  

Fotoğraf-2: İzmir Albümü kitabının arka kapağındaki damga.

Proje Fikri

Göç Hikayeleri projesi için Basmane’nin arka sokaklarında Fotoğrafçı arkadaşım Hülya Akkaya ile birlikte Suriyeli mültecilerle görüşmeler yaparken, oradaki esnaflardan birisi bana bir kitaptan bahsetti ve evine etti. Evine gittiğimizde eşiyle birlikte çay ikramı eşliğinde sohbet ettik. Kendisinin benden ricası, bu kitabın uygun fiyatla satılmasına aracılık etmemi istedi. Ben de bu tür işler için uygun olmadığımı, ama eğer kendisi izin verirse bu kitabın digital olarak tarayıp, bir kopyasını almak istediğimi söyledim. Esnaf isteğimi kabul etti ve bu projenin ilk tohumları ele atılmış oldu.

Ardından bu eski ve nadide kitap ile ne yapılabileceğini düşünmeye başladım. Kuşkusuz akla ilk gelen, 1928 yılında çekilen fotoğrafların dünü-ve-bugünü tarzında sıradan bir proje yapılmasıdır. Ancak bu tür proje yaklaşımlarında insanlar projenin merkezinde değildir. Oysa mekana anlam katan insandır. Mekanlardan insanların çıkartırsanız, o mekanlar taş yığınları haline gelir. Ayrıca kent belleği dediğimiz şey, insanların belleklerindeki bireysel hatıraların toplamlarıdır. Bu nedenle o eski mekanları insanlar üzerinde anlatmayı tercih ettim. Eski dönemlerde fotoğraflanmış mekanlarda bugün yaşayan insanların hikayelerinin anlatılması yoluyla bu mekanların bugünlerini tarihe not düşmek istedik.

İzmir Hikayeleri 

Elinizde tuttuğunuz bu kitabı üreten ana fikrin kaynağı, işte bu kitaptır. Foto Resne’nin sahibi Rahmizade Bahattin Bediz bundan doksan yıl öncesinin İzmir’ini fotoğraflayarak tarihe bir belge bırakmıştır. Bizler bugün yaşadığımız İzmir’de, Foto Resne’nin fotoğrafladığı mekanların, yaşanmışlıklarını bugün yaşayanların yaşamlarından kesitler vererek aktarmak, bu yolla kent belleğine ve kent kültürüne katkı sağlamak istedik. 

Bunun için İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD) üyesi 27 fotoğrafçı ile ekip halinde çalıştık. Öncelikle çalışılacak olan mekanlar belirlendi. Birçok mekan bugün resmi daire olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle çalışma öncesinde resmi izinlerin alınması gerekiyordu. Bazı mekanların yönetimlerinden gerekli izinler alınamadı. Örneğin TCDD ve Sağlık Bakanlığı iç mekanlarda çekim yapmamıza izin vermedi. Bu nedenle Basmane, Alsancak Garı ve KOnak Doğumevinde sadece dış çekimlere yer verildi. Daha sonra bu mekanlarda çalışacak olan 2-4 kişilik küçük ekipler kuruldu. İlgili mekanla bugün bir şekilde ilişkili olan kişiler tespit edildikten sonra röportajlar yapıldı ve fotoğrafları çekildi. Daha sonra çekilen fotoğraflar ve yapılan röportajların deşifrelerinden her mekanla ilgili olarak bir veya iki kişinin foto-öyküleri hazırlandı. Ayrıca kitabın başında Foto Resne olarak anılan ve ilk Müslüman ve Türk fotoğrafçı olarak kabul edilen Rahmizade Bahaeddin Bediz’in hayat hikayesi hazırlandı. Kitapta yer alan mekanların tarihçelerini ise Yaşar Ürük hazırladı. Ahmed Priştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) tarihçilerinden M. Uğur Sağıroğlu ve Serhan Kemal Saygı ise orijinal kitapta yer alan Osmanlıca çevirilerini gerçekleştirdi.

Bu projede sunulan İzmir Hikayeleri, yaşam şartları ve dünya görüşleri açısından çok geniş bir yelpazeye yayılmış günümüz İzmirlilerinden bir kesit sunar. Yer verilen hikayelerin sahipleri muhtemelen birbirlerini hiç tanımıyorlar ve ilk defa bu kitapta yan yana buluştular. Hepsi İzmir’in başka bir rengi, başka bir çehresi, çokseslilikte uyum içinde tınlayan farklı bir notasıdır. Hepsinin ortak yönleri ise; bundan doksan yıl önce Bahattin Bediz’in fotoğrafladığı o tarihi mekanlarda bugün hala yaşıyor olması veya yaşamlarının bir şekilde o mekanlarla kesişmesidir.     

Sizleri, proje kapsamında hazırlanan kitabın sayfaları ve serginin panoları arasında dolaşırken o tarihi mekanlarda bugün yaşayan insanların foto-öykü formatında aktardığımız tanıklıklarımızı incelemeye, İzmir’in kent belleğindeki izleri keşfetmeye ve projeye emek koyan tüm ekibin heyecanlarını duyumsayacağınız görsel bir yolculuğa davet ediyoruz. 


Tam ekran ve EXIF bilgilerini görmek için fotoğraflara tıklayınız.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: